Yeni bir yıl, yeni bir ajanda...
Köşe Yazısı - 8 Ocak 2015, Perşembe

Her şey tanımsızlaştı, flulaştı, sınırlar yok oldu, tanımlar anlamsızlaştı…
Post Modern çağ da artık hiçbir şey aynı kararlılıkla uzun süre devam edemiyor…
Devrimcilik bile 140 harfle bir sonraki tweet'e kadar sürüyor sanal dünyada...
Nerde o eski devrimciler sokaklardaki eylemler. Eylem dediğimiz şey bile sanal’a taşındığından beri tanımını kaybetti.
Komünizm en tehlikeli, en güçlü fikirlerden biriyken nasıl odu da yok oldu?
Ya sosyalizm nasıl da aniden tanımsızlaştı.
Bu tanımsızlıklar içinde duygularımız, erdemlerimiz, amaçlarımız ve hedeflerimize neler oluyor?
Aşk sadece şarkılarda mı kaldı dersiniz?
Tutku bir bisküvi markası mı sadece?
Geçiş dönemi jenerasyonu temsilcisi olarak her şey karmaşık geliyor. Duygular, hayatlar gibi yaşamlarda karıştı sanki. Karışıklığı negatif algılamayan bir felsefenin etkisindeyim. Hatta karmaşanın içindeki huzuru, ahengi ve ilhamı aradığım zamanlarda çokça... 2000’li yıllar insanın “insan olma” kaygısını keşfettiği yıllar. Daha içimize döndük, daha bireyselleştik. O kadar bireyselleştik ki orda “çoklaştık” işte. Tek başımıza hayatları, kalabalık yaşayalım istiyor. Ne muhteşem bir dilemma…
Hayatın anlamını sorsanız gelen cevaplar ya “huzur”dur ya da “bir lokma bir hırka kafi” kıvamındaki laflardır. Ne kadar gerçek, algılayamıyorum oysa ki bu söylemlerin samimiyetine inanıyorum hissediyorum…
Bu kafa karışıklığı bir tek ben de değil bunun rahatlığı içindeyim… Bu deli durumu hep birlikte yaşıyoruz farkında olalım yada olmayalım.. İşim Tüketici Trendleri; “İnsanlar ne ister, ne isteyecek” sorusu ile güne karışıyorum devamlı bu anlamda dünyanın her yerinde yapılmış araştırmalarını, yazılmış yazılarını, okuyorum-katılıyorum ve gördüğüm şu; minimalizm etkisini bitirmeden barok ihtişamını bir yerden yakalıyoruz, basitlik en iyisidir dediğimizde, karmaşık iletişim ritüellerinin içinde kavruluyoruz, doğal yaşam temel prensibimizken avuç avuç “doğal” etiketli ilacı yutuveriyoruz, bi' oda bi' salon neyime yetmez derken ama bir de dolap odası olmalı ha bi' de depo alanı diyiveriyoruz. E doğal olarak; duygular karmaşıklaştıkça hayatlar ve hayat alanları da karmaşıklaştı. “daha da” hissiyatı binaları da yükseltiverdi. Biz daha üst bilinçlere, akıllara akarken binaları da akıllandırdık.
Yatırımcılar Çin’i Tutkulu Müşteriler Diyarı olarak benimsediğinden beri bu farklı ülkede birçok proje yönetmeye başladım... Başka bir dünya, başka bir doku. Emperyal geçmişi ve stratejik düşünme yeteneği çok güçlü olan, sabır ve sakinlik öğretileri uygulayan bir ülke. Gide gele ben de daha fazla buranın felsefesinden etkilenmeye başladım. Çin medeniyeti, yaklaşık 5 bin yıllık yazılı tarihi ile dünyanın en eski medeniyetlerinden biri, doğal olarak genetik kodlarına işlemiş bir farklılığı hissediyorsunuz. Mimari olarak da, yaşam tarzı olarak da beni şaşırtmaya devam ediyor her gittiğimde.
Son gidişimde dünyanın en uzun yapıları listesinde yer alan Şhangay Dünya Finans Merkezi'nde 2 tam gün geçirdim. Daha öncesinde bu listeye giren 2-3 binayı görme fırsatım olmuştu ama hiç bu kadar içinde yaşamamıştım. 101 katlı, 377.300 mt yükseklikte (bir mimari anıt özeninde bir yapı. 2010 yılında tamamlanmış ve çok rüzgarlı Şanghay’ın rüzgarına karşı koyabilmek için binanın tepesinde kocaman bir dikdörtgen boşluk bırakılmış. Bu boşluk aynı zamanda “dünyanın en yüksek açık hava gözlem güvertesi” olarak da kullanılıyor. Tek kelimeyle büyüleyici… Özellikle özel izinle gece seyri yaptığınızda insanın sınırsızlığını doyasıya hissediyorsunuz. Projenin çizimlerinde bu dikdörtgen boşluğun içine dünyayı temsilen bir yuvarlak hacmin olduğunu görüyorsunuz. Ancak, böyle bir görselin Japon bayrağını anımsatacağı düşüncesi ile vazgeçiliyor.Böyle bir yapı içersinde “post modern çağı” sorgularken bu yazının satırları dökülmeye başlamıştı kelimelerime... Ben Kelimelerin Ruhu olduğuna inananlardanım… Bir düşünce kelimeye dönüştüğü an kelebek etkisi de başlıyor.
Dünya her sabah yeniden başkalaşıyor, daha fazla bilgi daha fazla aklımızı karıştırıyor. İşte bundandır ki “karar verirken aklı saf dışı” bırakma dönemine girişimiz. Sınırları zorlarken hem “daha fazlası” “daha güçlüsü” ve nice “dahalar” karnımızda kanat çırpıyor…
Bir kez daha anladım ki; ister gökyüzüne yakın, ister toprağa yakın olsun ama tüm binaların “akıllı bina” olmaktan önce “ruhlu bina” olması gerekiyor. Post modern dünyada artık en çok ihtiyaç duyduğumuz “daha”ların başında "DUYGU" geliyor. Daha duygulu, daha kalpten, daha “insan” olmak için “daha enerjisini” bize taşıyan bir yıl olsun 2015...
2941 kez okunmuş Yelda İpekli
Yorum yapabilmek için üye girişi yapmış olmalısınız.