Marka Olmak, Marka kalmak; 'Türkiye Markası'
Köşe Yazısı - 9 Kasım 2014, Pazar

Geçtiğimiz ay; sektörün en çok konuşulan konuları arasındaydı yeni Türkiye Logosu ve sloganı…
Böyle konularda sessiz kalmayı tercih ederim genelde çünkü bilirim ki eleştirmek her zaman kolaydır.. Her işte bir emek vardır ve hele yaratıcı işler söz konusu olduğunda o emek sadece bir anın değil yılların birikiminin emeğidir saygı göstermek gerekir.
Marka Olmak; bizim ülkemizde en çok konuşulan konulardan biridir. Herkesin söyleyecek bir sözü bir deneyimi olmasına rağmen, dünyanın gümbür gümbür konuştuğu bir markamız yoktur. Dönemsel olarak Reklam ve/veya Halkla İlişkiler çalışmaları çok iyi yapılan ürünlerimiz/hizmetlerimiz olsa da kalıcılık ve itibar dediğimizde dünya liginde sözümüz yoktur. Mesleğimi çok önemsiyorum, çok seviyorum ve çok saygı duyuyorum, ayaküstü konuşmalardan bundan dolayı sakınırım. Satış ile pazarlamanın farkını tam da çıkaramamış bir neslin Marka Uzmanı olmaktan dolayı hep sıkıntı çekmişimdir. Pazarlamacı hem de Markacı olmak bu topraklarda anlatılması en zor mesleklerden biridir. Reklamcıyı biliriz, Halkla İlişkilerciyi öğrendik de pazarlamacıyı, markacıyı biraz zor anlatabiliriz.
Tüm bu işler stratejik, bilimsel ve yaratıcı çalışmalardır. Matematiği ve yaratıcılığı bir arada kurgulama sanatıdır. İşin teorisi olmadan, stratejisi geliştirilmeden, insanı, toplumu tanımadan bu mesleklerin herhangi birini dünya standartlarında başarı ile kurgulayamazsınız. Hedef Kitle alışkanlıklarını analiz edecek kadar sosyoloji, trendleri takip edecek kadar dünya vizyonu olmadan uzun dönemli bir Marka Vaadini oluşturamazsınız. Sürdürülebilirlik en çok bu mesleklerin uygulama alanlarında önemlidir.
Bir ülkenin logosu söz konusu olduğunda bu gerçek anlamda bir stratejiyi gerektirir. Ülkemiz adına "ne söylemek istiyoruz/ne anlaşılsın istiyoruz, kime söylemek istiyoruz" sorularının stratejik cevabını oluşturmadan bir logoyu bir sloganı sadece hoşumuza gidip gitmemekle değerlendiririz ki bu da emeğe haksızlık olur.
"Logo yapıldıktan sonra üzerine giydirilmeye çalışılan hikaye hep sırıtır"
Türkiye'yi şimdiye kadar lale figürüyle resmetmiştik şimdi bir sembolle değil bir harf dizisi içindeki sembollerle ifade etmeye çalışacağız ki kullanım açısından çok güç. Bir hikayeden türeyen, bir hikayeyi içinde gizli tutan logolar genelde beğenilir. Ancak Logo yapıldıktan sonra üzerine giydirilmeye çalışılan hikaye hep sırıtır. 8 anlamın yüklenmeye çalışıldığı yeni ülke logomuzda da bu karmaşayı hissediyorum.
Yaratıcı işlerde; esinlenme kaçınılmaz ancak kopyalamakla esinlenme arasındaki ince çizgiyi yakalamak da sınırsız bilgiye erişim çağında kolay. Porto; şehir markalaması çalışmasını incelemenizi öneririm...
Logoda Selçuklu'dan bugüne tüm tarihimizin bir özetinin saklı olduğu iddiası ise, slogana gelince ciddi bir çelişki yaratıyor. Bunca köklü bir kültür, bölgesel güç ve etkin bir ülke “discover the potential” “Potansiyeli Keşfet” ile özetlenmemeliydi. Türkiye keşfedilecek bir ülke konumunda değil, dünya gündeminde çeşitli vesilelerle yer alan bilinen, tanınan bir ülke, o yüzden keşfetmek sıradan kaldı bence.
Yeni hedefler, yeni bir vizyon, daha ileri ve taze bir yaklaşımdan dolayı yeni ülke logomuza ihtiyaç duyulmuş olabilir. Ne güzel….
Ancak biz ülke olarak öncelikli olarak sürdürülebilir işlerle MARKA olabileceğimizi öğrenmeliyiz. Yani Zarfı (görüntü) değiştirip, mazruf (içerik) aynı kaldığında MARKA olamıyoruz. Hep yeniden başlayıp, önceki çalışmaları hiçe sayarak devamlılığı, algıyı yönetme de imkansızlaşıyor. Geçen yıl Türkiye tanıtımında kullanılmak üzere bakanlık tarafından kabul edilen Turkey; Home of…… (sahip olduğumuz tüm değerleri yazabildiğimiz Turkey; home of Capadoccia, Turkey; home of İstanbul vb) sloganının lansmanını daha yeni yapmıştık. Yabancı basında çokça yer almıştı, kabul görmüştü. Yeni bir görsel ifade ile bu slogan gayet güzel olabilirdi.
Ülke markalaşmasında; 2 yöntem vardır ya Fransa'da olduğu gibi başarılı markaları, değerlerin doğru bir entegrasyonla sunumu ülkeyi markalaştırır ya da İtalya'da olduğu gibi ülke markalaşır ve markalarını da pazara bu imajla sunar. Eğer İtalyan örneğini benimseyeceksek, öncelikli olarak hangi alanlarda sesimizi daha fazla duyurmak istiyoruz, ayrışabilir değerlerimiz hangi konularda yoğun, bunu saptayıp MARKA VAADİMİZİ bunun üzerine kurgulamamız gerekir. Mutfak, el sanatları, kültürel geçmiş, ticari lojistik güç, tekstil, turizm vb...
Markalarımızı destekleyip, onların yurtdışında bilinmesine paralel bir ülke markası kurgulayacksak bu sadece finansman imkanların sağlanması ile sınırlı kalmayıp firmaların MARKALAŞMA bilincine sahip olması da sağlanmalıdır.
Marka Olmak stratejik bir yatırımdır. Marka Kalmak ise sürdürülebilir bir entegrasyondur.
Anlık kararlar, ortak akıl tarafından kabul görmemiş her girişim sadece bir yatırımdır, denemedir ama MARKA OLMAK için yeterli değildir.
3633 kez okunmuş Yelda İpekli
Yorum yapabilmek için üye girişi yapmış olmalısınız.