Leyla'nın Evi, Onur'suz Sergilenecek
Köşe Yazısı - 29 Kasım 2010, Pazartesi

Nedim Saban’ı ben de ilk kez TV’de gece yarısı yaptığı Dr. Stres programıyla tanıdım. Milenyum’un başında BHU (Bolulu Hasan Usta) tatlı zincirinin İstanbul bölge franchisee olduğu dönemlerde tanışma olanağım oldu. BHU’nın sütlü tatlılarını bugünkü gibi o dönemde de çok benimserdim ama Sevgili Nedim Saban’la tanıştıktan sonra ancak BHU’ nın franchising konsepi hakkında bilgi sahibi olabilmiştim. İzmirli bir girişimci tarafından geliştirilmiş olan BHU konsepti, franchisee’lerine kazandırmayan sığ bir yapıda idi. BHU konsepti Nedim’in popülaritesiyle İstanbul’da gelişiyor ama Nedim çarkı döndürebilmek için tiyatrodan, TV’den kazandıklarını bu işe aktarıyordu. Bir çıkış gerekiyordu. İşi de öğrenmişti. O dönemdeki iş ortağım Osman Bilge ile beraber bir dizi toplantılar sonunda Nedim Saban, BHU tabelalarını indirip dükkanlarına “TATLICI TOMBAK” tabelalarını takmıştı. Tiyatroyu epey ihmal ettiği bir dönemdi. Dükkanlar oturmaya başlayınca yeniden asıl aşkı olan tiyatro da güzel işler yapmaya başladı. Tiyatro Kare olarak çok güzel oyunlar sahneye koydu. Hatta bunlardan bazılarında rol alan Tatlıcı Tombak franchise zincirinde yöneticilik yapan kardeşim Hızır’ı da alkışladık. Onlar ekip olarak tiyatro ve tatlı dükkanlarını bir arada götürmeye çalışırken, ben de sübvanse edilmeyen bir tiyatronun ayakta tutulabilmesi, yaşatılabilmesinin ne denli güç olduğunu bizzat gözlemledim.
Yaşamlarını tiyatroya adamış az sayıdaki şövalyeden biri olan Nedim Saban’in şansı, varlıklı bir ailenin bireyi olmasıydı. Yılmadı, eleştirildi, zarar etti ama her sezon aynı anda birden çok sayıda oyunu sahneye koyabilmeyi başardı. Çok usta oyuncularla çalıştı.
Sahneye koyduğu bu güzel oyunların sonuncusu olan “Leyla’nin Evi” ni Caddebostan Kültür Merkezindeki gösteriminde izledim.
“Leyla’nın Evi” Zülfü Livaneli üstadın yazdığı bir roman... Osmanlı’dan günümüze İstanbul’da yaşamın her alanındaki dönüşümü hicvediyor. Ben romanı okumamıştım ama oyuna gelenlerin sohbetlerinden anladığım roman çok sayıda baskı yapmış, ses getirmiş bir eser. Aile içi kültür ve kuşak çatışmalarını farklı karakterlerin yollarının zorunlu kesişmesi ekseninde anlatan hikayeyi fazla derin bulmadım ama oyunu çok tad alarak izledim. Oyunun yönetmeni Sevgili Nedim Saban’ın sahne dönüşümleri muhteşemdi. Hızla geçilen şeffaf perdenin ardındaki sahne; ışığıyla – kurgusuyla kusursuz bir tablo gibiydi. Geriye dönüş – düş sahnelerinde günümüz teknolojilerini de fevkalade yerinde ve güzel kullanmış. Bu haliyle oyun sadece görselliği, kurgusu, oyuncuların performansı nedeniyle bile keyifle izlenmeye, takdire değer. Sevgili Nedim Saban ve oyunda görev alan değerli oyuncuları, başta Celile Toyon, Ayça Varlıer, Melda Gür ve Volkan Severcan olmak üzere gönülden kutluyorum. Ancak oyuncular arasında en büyük alkışı 2 gün önce vefat eden genç oyuncu Onur Bayraktar ile onun rolünü alelacele üstlenmek zorunda kalan adını bilemediğim (yapım ekibinden) arkadaşa gönderiyorum. Oyunun başında Sevgili Saban duygusal bir konuşmayla Onur’un rolünü içlerinden, rejiden bu arkadaşlarına yüklediklerini izah etmişti. Gazeteci rolünü oynadığından da olsa gerek, oyunun tekstinin sürekli elinde olması hiç yadırganmadı. Ve finalde oyuncular seyirciyi selamlarken, o arkadaş sahneye çıkmadı. Sırası geldiğinde Onur Bayraktar’ın fotoğrafı tavandan çerçeve içinde indirildiğinde salonda hem oyuncular, hem de seyirciler açısından müthiş bir duygusal tablo oluştu. Kolay değildi, aylardır beraber hazırlandıkları, prova yaptıkları arkadaşlarını iki gün önce elim bir trafik kazasında kaybetmişlerdi. Ama perdenin her koşulda açılması, oyunun sahnelenmesi değişmez kuraldı. Nitekim bu kez de öyle oldu. Her biri rollerinin hakkını vererek oynadı. Ama çıkışta karşılaştığım Volkan Severcan’ın dolu dolu damlayan göz pınarları, oyunda içlerinde yaşadıkları duygu sızıntılarının sanki oyun sonrası çağlayana dönüşmesi gibiydi.
Perde yine açılıyordu. Ama Tiyatro Kare bundan böyle Leyla’nin Evi’nde perdelerini Onur’u olmadan açacak.
RECEP ALİ AKSOYLU
raksoylu@gmail.com
5291 kez okunmuş Recep Ali Aksoylu
Yorum yapabilmek için üye girişi yapmış olmalısınız.