Kimin Kime İhtiyacı var?
Köşe Yazısı - 10 Mart 2008, Pazartesi

Şimdi burada özetle hem şirketlere hem de öğrencilere bakalım. Şirketler için entellektüel sermaye kuşkusuz en önemli değer... Rekabet, nitelikli insan gücüne sahip olmayı zorunlu kılarken şirketler de kendi alanlarındaki en iyi insan kaynağına sahip olmak istiyor. Burada üniversiteler önemli elbette. En yetenekli, gelecek vaat eden, parlak öğrencileri kazanabilmek entellektüel sermayede farklılaşmak için önemli. Bunun yanı sıra “en çok çalışılmak istenen” yani “en çok beğenilen” şirket olmak, şirketin günlük rekabetinde de prestijli bir farklılık yaratıyor. Bir tür mıknatıs etkisi yapıyor. Akademisyenlerden tutun, İK danışmanlarına kadar bir çok alanda dikkatleri üstüne çekerek, işbirliği yapılmak istenen şirket kimliği kazandırıyor. Yeni ve parlak projeler önce onlara gidiyor. Ayrıca bu durum mevcut insan kaynağı için de farklı bir motivasyon. En çok çalışılmak istenen şirkette çalışıyor olmak, farklı bir motivasyon sağlarken, farklı sorumluluklar da getiriyor. Aslında bu durum zaman zaman şirketin elindeki pazarlık gücüne de dönüşebiliyor.
Öğrenciler açısından baktığımızda ise, bu şirketlerin bünyesinde yer almak prestijli bir adımın yanı sıra kariyer merdiveninin ileriki basamakları için de sağlam bir başlangıç. Ama bundan daha önemli olan bu şirketlerde daha kısa zamanda daha çok ve güçlü deneyim kazanma fırsatı. Özellikle uluslararası şirketlerde global iş modellerinin öğrenilmesi ve yurtdışında çalışabilme olasılığı cazibeyi daha da artırıyor.
Şimdi gelelim çatışma noktalarına... İşin özünde her iki tarafın da birbirine ihtiyacı var. Şirketler için fark yaratcak, nitelikli insan kaynağı; gençler için iş hayatına parlak bir giriş yapıp sağlam temeller atacak bir başlangıç... Gelin görün ki her iki tarafta da inanılması güç hatalara tanık oluyoruz. Şimdi her iki tarafın da yaklaşımlarında görülen hatalara bakalım.
Çalışanlar için cazibe merkezi olmak isteyen bazı şirketler, hala birkaç günlük “kariyer günleri” etkinliklerinde öğrencilerin zihinlerini fethetmeye çalışıyor. Aynı şekilde öğrencilerin önemli bir bölümü de yine bu “kariyer günleri”ni tek fırsat olarak görüyor. www.Kariyer.net, www.secretcv.com, www.yenibiriş.com adreslerinde dolaşıp duruyor. Oysa, gerçekten en çok beğenilen şirketler yıl boyunca üniversiteler ve öğrencileri ile dirsek temasını hiç bırakmıyor, workshoplar, part time işbirliği fırsatları, açık kanallar üzerinden görüş/fikir alışverişi gibi uygulamaları hayata geçiriyor. Doğru yolu bulmaya çalışan öğrenciler de ya bu fırsatların üzerine gidiyor ya da kendi fırsatını üretmeye çalışıyor. İyi hazırlanarak ve gerçekten üretken olarak bu fırsatları kullanıyor. Olmadı, hayır cevaplarından, ilgisizlikten bıkmadan usanmadan iletişim kurmaya çalışıyor. Ama bu iletişim “size CV gönderiyorum” dan çok daha öte kendini geliştirme çabası, proje taslakları gibi değer yaratan çabalarla kuruluyor.
Yanlış yapan şirketler genç beyinleri biraz da sömürmeye yöneliyor. Aylarca süren oyalama taktikleri, yarım asgari ücret ve yemek fişleri... Doğru yapan şirketler de burdan başlayarak, ama her adımda, her aşamada, her ışık yandığında yeni bir adım attırıp, yeni bir kapı açarak devam ediyor. Öğrencilere döndüğümüzde ise, yanlış yolda olanlar ilk gün, abartmıyorum ilk gün “ünvan” isteyip, haklarını sorarak başlıyor. Öğrenmekten, fotokopi çekmekten gocunarak, yaratmadan hazıra ulaşmaya, hazırı tüketmeye yöneliyor. Burada denge önemli. Ne şirket sömürüyü güdecek, ne de öğrenci vermeden almayı, olgunlaşmadan, pişmeden meyveleri toplamayı isteyecek.
Özetle, İK uygulamaları ve çalışanları ile beğenilen şirket olan ya da olmaya çalışan şirketlerin, üniversitelilerle, gençlerle buluşmasında da aynı çizgiyi koruduğunu görüyoruz. Açık kapılar, bilgi ve deneyim kaynaklarını sunumu, işbirlikleri, ortak projeler... Ve bunların hepsi istikrarlı ve sürekliliği sağlanmış bir şekilde işliyor. Genç yaşta iyi şirketlerde çalışan, kapıları açmış öğrencilere baktığımızda ise, kendini iyi hazırlayan, kendi alanında kendini yetiştirmeye adamış, kapıları çalmaktan bıkmayan, şan şöhret parayı ikinci plana atmı, doğru zamanda ne istemesi gerektiğini bilen, kararlı ve stratejik düşünebilen bir kitle görüyoruz. Etrafınızda buna uymayan profiller varsa merak etmeyin bulundukları yerde uzun süre kalamayacaklar. Ha bir de şunu unutmayalım, sakın koşullardan, fırsatlardan, özel okulda okumanın artılarına karşın Anadolu’da okumak, devlet okullarından gelmiş olmak, ekonomik koşullar gibi dezavantajların arkasına sığınmak, altında ezilmemek önemli. Evet bazı avantajlı başlangıçlar olabilir, ama iş dünyası dezavantajlı dünyalardan gelenlerin ayak izleriyle dolu.
Gençler için nacizane bir cümle paylaşımı; rahmetli Çevik Uras hocamın kulağıma küpe yaptığı ve benim bizzat deneyimleme fırsatı bulduğum cümle: “Küçük gemide kaptan olmaktansa, büyük gemide tayfa olmayı tercih et. Ta ki büyük gemide de kaptanlık yapabileceğini hissedene kadar.”
Hoşçakalın
6037 kez okunmuş Aret Vartanyan

Yorumlar

Aylin 11 Mart 2008, Salı
Aslinda universite ogrencilerine sirketler tarafindan verilen destek, daha dogrusu kapilarin aralanmasi cok eskiye dayanmiyor. Ben de cok eski bir mezun olmamama ragmen ( 2003 ), egitimim esnasinda bu tur imkanlarla cok karsilasamiyordum. Fakat o durumda bile kendi imkanlarimla staj imkani yaratarak is hayatina hazirlanmistim. Aslinda demek istedigim, su an ogrenciler deneyim kazanma konusunda cok daha sanslilar. Birakin firsat yakalamayi, neredeyse firsatlari secme hakkina bile sahipler.Sirketler tarafindan bakildiginda ise, kurumsal egolarin on planda tutulmasi ve ogrencilere ya da yeni mezunlara ´iyilik´ yapar gibi edilen teklifler uzun vadede kayip olarak geri donuyor.


birsen 17 Haziran 2008, Salı
bende bir pr la iletişen :)) biri olarak Aret hocama katılıyorum. yeni nesil iş sahası ve yeni teknolojik depremlerle hem şanslı hem şanssız olmakla birlikte kendi becerileriyle hep daha iyiye gidebilecek becerilerde ve biliyorumki bu sistemide değiştirebilecek güçtede olucaktır sevgiler
Yorum yapabilmek için üye girişi yapmış olmalısınız.