Başarılı bir kariyer için...
Köşe Yazısı - 15 Ocak 2007, Pazartesi

Maillerde dile getirilen şikayetleri birçok başlığa ayırmak mümkün. Geneline baktığımızda ücret politikası, yönetim baskısı, çalışan fikir ve görüşlerinin dikkate alınmaması, çalışan memnuniyetinin önemsenmemesi, yoğun mesailere rağmen en azından bir teşekkür içeren ödüllendirme mekanizmalarının olmaması sıkça dile getirilen problemler...
Tabi diğer yanda az sayıda da olsa PR şirketi yöneticilerinden de mailler geldi. Bu tarafta ise, çalışanların aidiyetine güvensizlik, verimsizlik, beklentilerinn karşılanmaması, nitelikli çalışan bulmanın zorluğu gibi yakınmalar var. Aslında her iki tarafa aynı anda bakıldığında bir tür yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan sendromu var. Çalışan, maaşından veya ödüllendirilmediğinden yakınırken, iş veren gerekli performansı alamadığı için ödüllendirmeye gitmediğini ifade edebiliyor. Bir de PR şirketlerin içinde bulunduğu rekabet ortamı ve müşterilerin kemer sıkma veya sinekten yağ çıkarma tavrının yaygınlaşması devreye girince durum daha da karmaşıklaşıyor. Bu aşamada TÜHİD`e, İDA`ya önemli görevler düştüğünü düşünüyorum.
Başarılı bir kariyer için...
İletişim fakültelerinden mezun olanların sayısı ile sektörün yeni istihdam ihtiyacı arasındaki uçurum gittikçe açılıyor. Öte yandan farklı bölümden mezun gençlerin hiç de azımsanmayacak bir bölümü iletişim sektöründe yer almak istiyor. PR’da burada önemli bir pay alıyor.
Gençlerden gelen yorumlar ve beklentiler gerçekten ilginç. Birçok genç daha ilk aşamada masa, telefon ve iniversitelerine yakışır bir ünvan bekliyor. Eskilerin stajyer, gün boyunca fotokopi çeken ya da bir iki şey öğrenmek için deneyimli çalışanların peşinden koşan, tırmalayan gençlerine rastlamak biraz zor gözüküyor. İş böyle olunca da ortaya ister istemez bir memnuniyetsizlik çıkıyor. Gençlerin bir bölümü sabırsız, aceleci bir yaklaşım sergiliyor. Sabır gösterenler de suistimale uğramaktan, uzun süre sadece yol +yemek parasına ya da oldukça düşük bir maaşa çalışmaktan yakınıyor. Bu noktada bir kördüğümden bahsedilebilir.
Gençlerin en çok sorduğu soru PR sektöründe başarılı bir kariyer için ne yapmalıyım? Bunun alt başlıkları ise “Sadece bilgi, beceri yeterli mi?” “Çevre ne kadar önemli? İyi bir çevrem yoksa, tanıdıklarım yoksa ne yapacağım?” “Çalışmaya nereden başlamalıyım?” diye uzayıp gidiyor.
Önümüzdeki hafta iyi bir kariyer için ipuçları vermek adına görüş ve önerilerimizi paylaşacağız. Köşemiz yetmezse üst üste birkaç hafta gençlere, sektöre yeni katılanlara faydalı bilgiler vereceğini, yol göstereceğini umduğumuz yazılara yer vereceğiz.
7355 kez okunmuş Aret Vartanyan

Yorumlar

Beytullah Aksoy 16 Ocak 2007, Salı
Sevgili Aret Hocam,Öncelikle kaygılarınızın sadece halka ilişkiler firmalarının insan kaynakları politikalarından değil, neredeyse tüm firmaların insan kaynakları politikalarının hatalı olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Çok daha genel bir sorun bu.. Siz hem öğrencilere hem de yöneticilere yakın biri olduğunuz için, her 2 tarafı da dile getirmeye çalışmışsınız. Ben de bu noktda gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
Bir kere en büyük sorun, birçok şirketin belirlenmiş stajyer politikasının olmaması.. İnsan kaynakları departmanları, ortalıkta "boş ya da dolu" çok fazla üniversiteli olmasından ötürü, zamanlarını harcayıp bir politika belirlemeye yanaşmıyorlar. Halbuki asıl şimdi, çok kişi olduğu için bunları yönetecek bir politika belirlenmesi gerekiyor.
Bunu da uluslararası bir şirkette bile stajyerlere 4-5 çeşit muamele yapılmasıyla örnekleyebilirim. Örneğin, ben Boğaziçi İşletme´de okuyorum. Bizim zorunlu stajımız yok, dileyen yapıyor, gerçi yapmayan da yok:) Zorunlu stajımız olmadığı için, bize kendini geliştirmek isteyen insan gözüyle bakılıyor ve farklı (güzel) davranılıyor. Ama bizim okulun zorunlu stajı olan bölümlerinden (uluslararası ticaret, turizm) stajyerlere daha farklı (kötü) davranlıyor! Bunun haricinde Boğaziçili/Bilkentli olmayan, farklı üniversiteden olanlara çok farklı davranılıyor. 2 yıllık üniv.lerde okuyanlara ise apayrı davranılıyor. Öyle ki, aynı şirkette staj yapan kişilere stajının nasıl geçtiğini sorduğunuzda çok farklı cevaplar alabiliyorsunuz.
Bence şirketlerin insan kaynakları bölümleri, üşenmeden bir stajyer programı hazırlamalı, bu sayede birçok hatanın önüne geçilebilir. Bu programı hazırlarken de stajyerlere neler vereceklerini de iyi düşünmeliler. Mezuniyetinin son yılına gelmiş öğrencilere, yol ve yemeğin yeterli olacağını düşünmüyorum. Sonuçta 21 -22 yaşına gelmiş nitelikli birisi olarak hak ettiğimin daha fazla olduğuna inanıyorum. Bizim de derdimiz, stajyerken öyle yüksek maaşlar fln değil elbette ama asgari ücret neden verilmesin..? Bu sayede stajyerin kendisini en azından değerli hissetmesi sağlanabilir.
Fax/fotokopi konusunda ise size katılmıyorum. Aşağı yukarı staj yaptığım her şirkette stajyerleri her fiziksel işi yapmakla yükümlü zanneden suistimalci ve sömürgeci tiplerle karşılaştım. Sizden evinin faturasını yatırmak gibi öyle garip isteklerde bulunuyorlar ki.. Örneğin bizim bölümden bile olmayan birisi benden 350 tane faks çekmemi istemişti, ben de tabiki reddettim. Bunu yapınca ben şimdi, birşeyler öğrenmek istemeyen, deneyimli kişilerin peşinde koşmayan birisi mi oldum? Kuru pantolonunu ıslatmak istemeyen lejyonerlerden mi oldum??
Bunu yaptığımda kendi departmanımın sorumlusu bana gelip çok iyi yapmışsın demişti.. Çünkü kendisi bir fotokopi çekecekse bana hadi gel beraber fotokopi çekelim diyordu, 1-2 kez beraber çektik, sonra ise ben yok ben çekerim diyip alıyor, onun gelmesine izin vermiyordum. 2 farklı yaklaşımı görebiliyor musunuz? Ben çekiyordum, çünkü düşününce, onun zamanı benimkinden daha değerliydi. Birbirimizi gerçekten insan yerine koyuyorduk.
Tüm bunları düşününce stajyer/yönetici ilişkilerinin ne kadar kişiselleşebileceğini de gördüm. Eğer stajyer sorumlusu yöneticiniz, empati kurabilen, insan olarak değer vermesini bilen biriyse siz zaten ikinizi bir bütün olarak görüyor ve o fiziksel işleri zaten yüklenmeye hazır hissediyorsunuz. Örneğin birkaç kez gece yarısına kadar çalışmamız gerekmişti ve hiç düşünmeden kaldım, çünkü o grubun içine dahil edilmiştim ve kendimi o grupla beraber hissediyordum. Ben işte bu noktada stajyerlerin "tuzukuru" ya da "lejyoner" tavırlarından rahatsız olmuş yöneticilere, stajyerlerle daha düzgün iletişim kurmalarını tavsiye ederim.
Bir de her iki tarafın birbirini küçümsemeden staj görüşmesinde beklentilerini açıkça ortaya koymalarını ve bunları karşılayıp karşılayamayamacaklarını düşündükten sonra birbirlerini kabul etmelerini tavsiye ederim. Çünkü mutsuzluk işin sıkıcı ya da yorucu olmasından değil, beklentilerin karşılanmamasından ya da hayal kırıklıklarından ötürü oluşuyor. Örneğin, ben departman sorumlumu da görmek istemiştim ve görüşmemizde mutlak amacımın kendimi geliştirmek olduğunu üstüne basa basa söylemiştim. O da şirketin farklı departmanlarında, şubelerinde ya da sahada benim kendimi gelşitirmemi sağlayacak bir yapılanma olduğunda "git gör" diye yolluyordu..
Stajyer olacak arkadaşlarıma da, yine üşenmeden şirketleri araştırmalarını tavsiye ederim. İş sadece kariyer portalları üzerinden CV yollayıp kenara çekilmekle bitmiyor, "kendinizi geliştirmek" gibi söylemesi basit ama sorumluluğu ağır bir amacınız varsa, bunun için gereken her türlü araştırmayı da yapmanız gerekiyor. Çünkü size bu şekilde değer verecek şirketler az sayıda olsa da var ve onlar da bizim onlardan beklediklerimizi bizden bekliyor.. Umarım doğru eşleştirmeyi yapabilir ve hem kendimizi hem de yöneticimizi mutlu edecek bir staj dönemi geçirebiliriz.


gulsah 24 Ocak 2007, Çarşamba
gerçekten yazılarınız dikkatimi fazlasıyla cekti. ben iletşim fakültesi son sınıf ögrencisiyim bence işverenlerde haklı.Bu bölüme sadece sırf üniversite mezunu olmak için gelen var ve isteksiz dört sene gerisini siz düşünün artık sonra kalkmışız en iyi yerlerde en iyi maaşla iş istiyoruz. İletişim öğrencisi atılgan sabırlı ve istikrarlı olmalı ve bu bölümün ayagımıza birsey getirmesini beklemek yerine biz ona gitmeliyiz yani insanın kendinde bitiyor hersey haklısınız. Ama diğer taraftanda sistemin bozukluklarını arastırmak lazım öyle degil mi neys bu konuya fazla girmek istemiyorum kısaca yaptıgınız açıklamaya göre kurumlar için şunu söylemek istiyorum verim alamak için elamanlardan yakınıyorlar düşünüyorum acaba bu insanların içinde hiç mi yeterli eleman yok.Bence bunun için örgütsel iletişimi iyi anlamaları ve oturmalılar bu durumda konu ile ilgili çalışanlara bir anket çalışmaları yapmak hiç yanlış olmaz sanırım ne dersiniz?

dilek yalcınkaya 25 Ocak 2007, Perşembe
evet ben hocama katılıyom.cunku mezun olan bız ogrencıler.herzaman gelecek korkusuyla yaşyoz.herzaman aklımızda şimdı ne olcak sorusu var.bizi yönlendıren herhangı bır kitle yok.herhangi bir organizasyon yok.stajlardanda yeterince verim alamıyoruz.ve bu iş byle sürüp gidiyor
Yorum yapabilmek için üye girişi yapmış olmalısınız.